Bomonti - % 100 Malt , % 100 Efsane

SADECE GÜÇLÜLER AYAKTA KALIR !

2.12.11

Kızılderililer Gecesi

Artık blogumuzda , tüm Türkiye'de düzenlenen ilginç parti ve etkinlikleri de sizler için paylaşacağız. Bunun ilk örneği , 10 Aralık Cumartesi günü Eskişehir Kafe Pi - Bomonti Brasserie 'de düzenlenecek olan  'Kızılderililer Gecesi'. Hep onları farklı elbiseleri, isimleri,inançları ve soluk benizlilerin arkasından ok atmalarıyla tanıdık.Yıllar boyunca üzerlerinde tartışıldı,filmler çekildi ve hepimiz onları çok iyi tanımasak da hep saygı duyduk.Hayatınızda sadece bir gece de olsa onları tanımak, onlar  gibi olmak istemez misiniz?İşte bu gece onların dünyasına girebilmek için büyük bir fırsat. Farklı ve sıradışı bir konseptte planlanan gece , konuklarını tüm gece eğlendirmeye aday. Kızılderili kostümlü garsonlar , çadırlar , kaktüsler, atlar , oklar Kızılderililer denilince aklınıza gelebilecek her şey gecede olacak. Ayrıca , kızılderili konsepti içinde fotoğraf çektirebilecek ve soluk benizli arkadaşlarınıza gösterebileceksiniz. Tüm gece boyunca kendinizi bambaşka bir ortamda bulacak , içki ve müziğin keyfini doyasıya yaşayabileceksiziniz. Parti ve etkinlikleri seven , başka illerde farklı bir eğlence arayan eğlence gezginleri için ideal bir gece.

Gece boyunca öğrenci girişleri ücretsizdir.

Detaylı bilgi ve rezervasyon ;
0(222) 333 04 33

KAFEPİ BOMONTİ BRASSERİE 

2011 Mart ayında Eskişehir’de açılan KafePi Bomonti Brasserie, lounge konseptinin olduğu ve Asmalımescit Lounge gibi Bomonti iç mekan dizaynıyla Eskişehirlilere hizmet vermeye başlamıştır.

Eskişehir’in en merkezi konumlarından üniversite caddesi üzerinde, tarihi tuğla fabrikası binasının restorasyonundan sonra kendi kimliğine bürünmüştür. Eskişehir’de üniversite gençliğine ve kendini genç hissedenlere yeni bir alternatif sunarak “hayatı Pi’ye alın” sloganı ile Kafepi ruhunu Eskişehir’e taşımıştır.

Kafe ve lounge konseptini aynı mekanda birleştiren KafePi Bomonti Brasserie, güne sabah 10.00’da başlayarak kahvaltı için alternatif sunarken, gece acıkanları da ihmal etmeyerek mutfağını 24:00’a kadar açık tutmaktadır.

Tüm KafePi şubelerinde olduğu gibi, KafePi Bomonti Brasserie’de çeşitli etkinliklerin, partilerin ve organizasyonların diğer şubeler ile eş zamanlı gerçekleşeceği ve kendine özgü etkinliklerinde yapılacağı bir mekandır.

Eskişehir Kafe Pi - Bomonti Brasserie
Eskibağlar Mah. Fabrikalar Sok. No:1/A Tepebaşı/Eskişehir


28.11.11

James Dean - Sinemanın Asi Çocuğu

James Dean, 50li yılların efsanevi oyuncusu. Az sayıda filmde rol almasına ve erken yaşta hayatını kaybetmesine rağmen bir idol olmuş ve birçok sanatçıya ilham vermiştir. "Rebel Witout A Cause" adlı filmde sorunlu bir genci canlandırmış ve bu rolüyle Hollywood'un efsanevi performanslarından birini gerçekleştirmiştir. 

 James Dean, 8 Şubat 1931'de indiana'da doğduktan kısa bir süre sonra ailesi Santa Monica'ya taşındı. Bundan 6 yıl sonra, James 5 yaşındayken babası dental teknisyen olmak için çiftlikten ayrıldı. 1940 yılında annesini kanserden kaybedene kadar Brenywood Parasız Okulu'nda okudu. Dokuz yaşındayken babası tarafından amcası Marcus ile teyzesi Ortense'nin yanına Indiana'daki çiftliğe gönderildi. Lisede iken basketbol takımında yer aldı. Lisede münazara ve drama dersleri alan Dean, küçük bir yerden gelmesine karşın kendini geliştirme çabasında idi.
1949 yılında Fairmount Lisesi'nden mezun oldu. Kaliforniya'ya giderek babası ve üvey annesiyle birlikte yaşamaya başladı. Santa Monica College'a kabul edildiktan sonra Kaliforniya Üniversitesi'ne geçiş yaparak burada drama okudu. James Whitmore'un drama atölyelerine katıldıktan sonra bazı dizilerde ve tiyatro oyunlarında küçük rollerde yer almaya başladı.
1951 yılına gelindiğinde Whitmore'un tavsiyesine uyarak daha ciddi roller için New York'a gitti. Broadway'de "See The Jaguar" adlı oyunda yer almadan önce birçok küçük rollerde görev aldı. 1952 yılında "Actors Studio"ya katıldı. Burada dünyaca ünlü Marlon Brando, Julie Harris, Mildred Dunnock gibi oyuncular bir arada olma fırsatı yakaladı. Aralarında "The Philco Television Playhouse", "Robert Montgomery Presents" ve "Armstrong Circle Theatre" da bulunan birçok televizyon programında yer aldı.
Actors Studio'daki çalışmaları sürerken kariyerinde büyük bir sıçramaya neden olan "The Immoralist"(1954) adlı Broadway oyununda rol aldı. Bu oyun ile "En İyi yeni Oyuncu" Bloom Ödülü'nü aldı. Warner Bros tarafından yeteneği keşfedildi ve John Steinbeck'in romanından uyarlanan "East of Eden"(1955) adlı filmde yer aldı. Filmin çekimlerinde tanıştığı Pier Angeli ile birlikte olmaya başladı. Evlilik hayelleri kuran çiftin ayrılmasına Angeli'nin annesi neden oldu. Dean'nin katolik olmaması nedeniyle annesi birlikteliğe izin vermedi. Daha sonra Liz Sheridan ile nişanlanan Dean, mutlu bir birliktelik yaşayamadı. Ardından New York'a dönerek "Lux Video Theatre" ve "Schlitz Playhouse of Stars" adlı televizyon serilerinde yer aldı.
Empire Dergisi tarafından 1955 yılında sinema tarihinin en çekici 100 yıldızı arasına girdi. İlk başrolüyle Oscar'a aday gösterilmiş az sayıda oyuncudan birisi oldu.
1955 yapımı "Rebel Without A Cause" adlı film kariyerinin en önemli filmlerinden biri oldu. Nicholas Ray'in yönetmenliğini yaptığı filmde, başrolü Natalie Wood ile paylaştı. Canlandırdığı Jim Stark karakteri ile gençlerin idolü oldu. Dönemin asi genç imajının oluşmasında büyük rol oynadı.
Ardından 1956 yılında gösterime giren "Giant" adlı filmde rol aldı. Elizabeth Taylor ve Rock Hudson ile birlikte rol aldığı filmle "en iyi yardımcı erkek oyuncu" dalında , ölümünden sonra Oscar'a aday gösterilen ilk oyuncu oldu.
30 Eylül 1955'de Porsche 550 Spyder ile yaptığı kaza sonucunda hayata veda etmişti. Daha kariyerinin başlangıcında olmasına rağmen bir efsaneye dönüşmüş ve birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. Ron Martinetti'nin yazdığı "The James Dean's Story" adlı kitapta biseksüel olduğu iddiaları büyük yankılar uyandırmıştı. Lou Reed, Hilary Duff, Phil Ochs gibi isimler onun anısına şarkılar yazmışlardır.


13.10.11

Bomonti Kardeşler Kimdir ?

Kilise çanları,taşlı yollar,fayton sesleri,çikolata,Alpler ve saat… Bayanlar ve baylar İsviçre’ye hoşgeldiniz. Sağınızda gördüğünüz kuleler 1700’lerin sonunda… Yok yok şaka..Her ne kadar bir rehberimiz olmasa da yolculuğumuza bu küçük yerden başlıyoruz. Tarihte adını , sanını pek bilmesek de ya da 1800’lerin sonunda oranın İsviçre olduğuna bile emin olmasak da, bizim hikayemiz tam da burada başlıyor. Zenginler diyarı, bankalarıyla meşhur (bkz; Abi herifler parayı İsviçre’ye kaçırmış),Alpleriyle ve o güzel inekleriyle(her ne kadar onları mor sevsek de) kalbimizde taht kuran, savaş ya da sorundan uzak, üç maymunların ülkesi  İsviçre’de…

Savaşlar, sefalet,salgın hastalıklar diye başlar ya bütün eski Avrupa hikayeleri bizde durum farklı..Yine sıradan bir gün ve yıl 1800’lerin sonu. Olten ve Zofingen , küçük dağ evinde sıkıntılı bir şekilde , mızıka çalarlar.Melodi o kadar melankolikdir ki, kovboy filmlerindeki ağır abi, her şeye kederlenir ve içinde bulunduğu hayata küfür eder gibi çalar ya ondan da öte.. Heidi bir türlü büyüyememiş, Peter zaten ona yıllardır sarmış durumdadır ve zaten Heidi’nin aksi, koca ayak dedesinden hiç bahsetmiyorum bile.. Yani bu genç Bomonti kardeşler için aşk başlamadan bitmiş ve artık onlar için aşktan daha fazlasına ihtiyaç varmış..

1800’lerin sonu insanlar uçmaya başlamış, tren, otomobil denen garip şeyler bulunmuş.. Charlie Chaplin o yıllarda doğacak, sinema zaten ellerinden gidecek , Hitler denen adam doğmayı bekliyor , tarihe bir çılgın olarak geçme fırsatları da yok.. Romeo ve Juliet denen bir baş belası yıllar önce oynanmış ve onlar için de Bomonti Kardeşler ve Heidi oyunu rafa kalkmış. Hadi en azından bir özlü söz söyleyelim de tarihe geçelim demişler , ama ortaya sürekli inekli, koyunlu ve sütlü sözler çıkınca vazgeçmişler. Kısacası nereye el atsalar olmamış…

Yıl 1890, Red Kit’e çalışmaktan yorulup İsviçre’ye göç eden telgrafçı, Bomontilerin çiftlik evine bir telgraf bırakır. “ Sevgili, Olten ve Zofingen, burda kimse bira nedir bilmiyor #stop# Burada inanılmaz bira satabiliriz #stop# “   Bomonti kardeşler, ‘ Kim lan bu? ‘ demeye kalmadan kağıdının alt kısmını okumaları yetmiş. “ Anadolu’dan bir dost.. #stop# “ Artık , Anadolu’dan bir telgraf sapıkları vardı çünkü daha önce de onlara “ İsviçre’de iş-güç durumları nasıl?” diye telgraf atmış. Hayatta artık bu riski almaları gerekirdi ve öyle de yapmışlar. Yanlarına bütün ürettikleri Bomontileri almışlar (Bomontiler ellerinde patlamıştı çünkü Almanlar onlara bira sattırmamışlardı), yoldaki bütün sınır görevlilerine Bomonti dağıtıp, biraları interrail kartı gibi kullanmışlar ve sonunda Anadolu’ya varmışlar..

Yer İstanbul, Feriköy.. Bizim ikili öylece etrafda gezinip, keşif yapmaya başlamışlar.. Daha sonra İstanbul’a ilk gelen kişilerin Haydarpaşa’ya gidip, boğaza bakıp İstanbul’a meydan okuması gerektiğini öğrenmişler. Bizimkiler işi , orada küfüre kadar götürünce saray askerleri tarafından gözaltına alınmışlar.. Yıl 1890 , padişah II. Abdülhamit.. Bomonti kardeşler , sarayda padişahın huzuruna çıkarılmışlar.. Padişah, bizimkilerin birasını tadınca, bu ikilinin iyi niyetli iki kafadar olduklarını anlamış zaten padişah da içinde bulunduğu yüzyılın çok kötü olduğunu ve dizisinin çekilmeyeceği düşündüğü için kederliymiş ve bira o anda çok güzel gitmiş.. Feriköy’deki büyük araziyi bu ikiliye 5 yıl % 0 faizli krediyle satmış.. İkili saraydan çıkarken, padişah eliyle ağzındaki bira köpüğünü silmiş ve şöyle demiş ; ‘ Eee o kadar da krediniz olsun canım ‘

Bomonti kardeşler, inanılmaz satışlar yapmaya başlamışlar..Bomonti fabrikasının bahçesi her gün insanlarla doluymuş.. Kızının doğum gününü kutlayan zenginler, saraylı züppeler, son model faytonlu gençler, peçesini biraz olsun açan ihtiraslı kadınlar.. Kimi ararsan ordaymış.. İstanbul’un bütün saraylı jet sosyetesi fotoğraf çektirmek için Bomonti fabrikasının önünde adeta yarışıyorlarmış.. Erkekler rahatmış.” Eşinizi mi aldatıyorsunuz ?” sorusuna rahatlıkla “ Hayır. Eşlerimi farklı günlerde dışarı çıkarıyorum” diyebiliyorlarmış. Her şey bu kadar yolunda giderken, bir gün II. Abdülhamit’in bir akrabasının, Bomonti bira bahçesinde biriyle bir dedikodusu yayılmış, daha sonra II.Abdülhamit bütün magazin mecmualarını toplatmış, bütün fotoğraflara el koydurup, yaktırmış ve böylece bizimkilerin işleri o günden sonra kötüye gitmeye başlamış..

Tarihe geçmek isteyen bu ikili o yüzden sadece isimleriyle kalmışlar ve ne zaman internette aranmak istenseler tek kare fotoğrafa rastlanmamış.. Ama geriye kahverengi bir şişe ve ruh bırakmışlar.. Belki bir Steve Jobs kadar değerleri yok dünyanın gözünde ama onlar da vazgeçmeyen, maceracı ruhlarıyla var olmuşlar.. Teşekkürler, Bomonti Kardeşler..

*Bu hikaye ve hikayedeki bazı isimler ve kahramanlar tamamen kurmacadır.

12.10.11

Farklı Dillerde Bira

Hepimiz birayı çok seviyoruz ve artık onu hayatımızın bir parçası haline getirdik.Peki hiç merak ettiniz mi farklı dillerde bira nasıl söylenir ve biraya ne anlamlar katılmıştır?

Bira kelimesinin çeşitli dillerde farklı karşılıkları vardır.Dikkat çeken bir nokta, bira geleneği olan toplumlarda farklı kelimelerle ifade edilirken, birayla yakın geçmişte tanışan toplumlarda birbirine benzeyen kelimelerin kullanılmasıdır.

    • Alus; Litvanya 
    • Bever; İçecek kelimesinin kökeni Latince
    • Beer; İngiltere
    • Birra; İtalya
    • Bier; Almanya
    • Bier; Hollanda
    • Biére; Fransızca, Belçika
    • Biiru; Japonya
    • Bior; İsrail
    • Birre; Arnavutluk
    • Biyar; Hindistan
    • Bousa(Boza); Antik Mısır bira tipi, booze kelimesinin orijini
    • Brewster; Kadın biracı için söylenen İngilizce kelime
    • Brown Water; Avustralya külhan beyi terimi, bira ısmarlandığında söylenir.
    • Cervaja; Portekiz
    • Cerveza; İspanya
    • Chiu/jiu; Çin
    • Chuang; Tibet
    • Coirm; İrlanda,bugün kullanılmıyor.
    • Hek; Bir başka antik Mısır bira tipi
    • Kaffir; Afrika'nın Bantu tribes birası
    • Kas; Sümerce bira kelimesinin kökü
    • Kvas; Biraya benzeyen antik Rus içkisi
    • Luda; Antik Farsça bira
    • Ol; Danimarka, İzlanda, Norveç, İsveç
    • Olut; Finlandiya
    • Peto; Mısırda üretilen Afrika birası
    • Pito; Süpürge darısı , surgumdan yapılan Nijerya birası
    • Pivo; Çek Cumhuriyeti
    • Piwo; Polonya (Lehçe) ve Rusya'nın bazı bölümlerinde söylenir.
    • Sake; Japon birası ve pirinç şarabı
    • Serbesa; Filipinler
    • Sikura; 6 binyıl öncesi Mezapotamya birası
    • Soma; Antik Pers birası
    • Sor; Macaristan
    • Suds; Biranın eş anlamlısı
    • Takju/Yakju; Kore dilinde, pirinçten fermente edilen bira
    • Tulipai; Apaçi birası , Oakfa ve Tiswin olarak da bilinir.
    • Ubhiya; Afrika, Zulu
    • Zitos; Yunanistan
    • Zur; Doğu Avrupa ve Rus eski birası
    • Zythos; Arpa şarabının(biranın) Antik Yunanca ismi, Antik Mısır dilinde Zythum'dan gelir.
    • Zythum; İskenderiye feneri zamanına uzanan eski Mısır arpa şarabı, birası.

    3.10.11

    Oktoberfest İstanbul 2011

    Almanların meşhur bira festivali İstanbul'da!

    Almanların 200 yıllık büyük geleneği Oktoberfest, KafePi Group ve Pepe Events'in ortak çalışmasıyla İstanbul'da! Her yıl yaklaşık 6 milyon kişiyi ağırlayan, bira içmeyi daha keyifli hale getiren, birayı sevdiren festival 9 Ekim'de Parkorman, İstanbul’da!

    Oktoberfest İstanbul, Türkiye’de satışı yapılan bütün biraların aynı yerde toplanacağı ilk etkinlik olacak. Oktoberfest İstanbul öğrenciden, çalışana; yaşlıdan gence herkesin doyasıya bira içebileceği bir festival olacak.

    Bu festivalin amacı Türkiye'deki bira kültürünü artırmak ve herkesin her markadan biranın tadına bakabilmesine olanak sağlayabilmektir. Bu sebeple Türkiye'de satışı yapılan bütün biralar festivalde olacak ve bütün biralar 5 Lira olacak.

    Sen de 9 Ekim'de Parkorman’da ol, eğlenceyi kaçırma!


    09 Ekim Pazar, 14:00 - 10 Ekim, 00:00
    Bilet Fiyatları:
    Öğrenci: 15 TL
    Tam: 25 TL
    FESTİVAL PROGRAMI:

    16:00 Bayerische Volksmusikgruppe
    17:30 Can Bonomo
    19:30 Multitap
    21:00 Bayerische Volksmusikgruppe
    22:00 Fiddler's Green


    OKTOBERFEST; TARİHİ BİRA FESTİVALİ

     Günümüzde çoğu Avrupa ve Amerika'da olmak üzere düzenlenen Oktoberfest bira festivalleri Türkiye'de çeşitli kuruluşların sponsorluğunda gerçekleştirilmektedir.Fakat Oktoberfest denildiğinde daha çok Münih'te düzenlenen festival akla gelmektedir.



    Dünyanın en büyük bira festivali olan Oktoberfest, eylül ayının ortalarında bir gece yarısı başlar ve ekim ayının ilk pazar günü sona erer.Festival süresince büyük bir tüketim gerçekleşir.Örneğin; 1994'de yapılan festivalde 5 milyon litre bira, 60 öküz,750 bin tavuk,65 bin domuz budu tüketilmiştir.


    Oktoberfest'in kelime anlamı " Ekim Festivali".Festivalin ana teması bira.Buna Bavyera müziği ve dansı eşlik ediyor.Bu arada bir panayırda bulunması gereken her türlü eğlence de mevcut.Dönmedolaplar, atlıkarıncalar, artık aklınıza ne gelirse.Ama işin aslı hep bira.Dönmedolaptaki insanlardan çok "Oktoberfest" sanki " Bira, biraz daha bira! "sloganı etrafta dönmekte.


    Münih'te ilk Oktoberfest 1810 yılında yapılmış.Bundan tam 201 yıl önce.Veliaht Prens Ludwig'le, Prenses Therese von Sachsen-Hildurghausen evlendiklerinde bir şölen düzenlenmiş.Buraya kadar normal.Gelecekte Bavyera kralı olacak kişinin büyük bir eğlenceyle kutlaması doğal. Doğal olmayan, daha doğrusu gerekçesi pek anlaşılamayan ise , bu eğlencenin Münih'te her yıl giderek büyüyen bir alanda,artan sayıda insanla kutlanması.Her milletten insan bu festival için Almanya'ya akın ediyor..Maksat ne kadar bira ve eğlence de olsa , kutlamaya katılan herkes , aslında 201 yıl önceki bir kutlamayı devam ettiriyorlar.


    Oktoberfest'in en büyük özelliklerinden biri de her sınıftan halka açık olmasıdır.. İşçi,öğrenci,emekli herkes bu festivalde buluşur ve günümüzün sınıfsal eğlence ayrımına bir meydan okumada bulunur..Kısacası, sınıfsal ayrımların olmadığı,eğlencenin ve biranın baş döndürdüğü harika bir festival..


    Bomonti, keyifli bir festival olmasını diler..

    29.9.11

    Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm..

    Sezonun en beğenilen ve muhteşem sezon finali ile izleyenlerinden bir kez daha tam not olan Behzat Ç.Bu kez sinema filmi ile izleyenlerinin beğenisine çıkmaya hazırlanıyor.
    Emrah Serbes'in "Bir Ankara Polisiyesi - Son Hafriyat" kitabından uyarlanan Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm'ün senaryosunda yine Emrah Serbes imzası var.
    Çekimleri yaklaşık 5 ay süren Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm filminde başrolleri Erdal Beşikçioğlu,Fatih Artman, İnanç Konukçu, Berkan Şal,Canan Ergüder,Ege Aydan ve Nejat işler paylaşacak.Geniş bir oyuncu kadrosuyla hazırlanan filmde ayrıca Hazal Kaya, Ayda Aksel, Rıza Kocaoğlu, Tolga Tekin, Nihat İleri,Cansu Dere gibi oyuncularda rol alıyor. İzleyenler Seni Kalbime Gömdüm filmini merak ile bekliyor.


    Filmin Özeti

    Yapılan bir ihbar üzerine Gençlik Parkı’na giden cinayet büro ekipleri, gömülü bir tabut bulurlar. Tabutun içinde yaşlı bir kadın vardır. Yapılan ilk incelemede kadının canlı canlı gömüldüğü ortaya çıkar. Hayata karşı işlenen suçlar uzmanı Behzat Ç., ilk defa böyle bir cinayet karşılaşmaktadır.

    Yaşlı kadının neden bu biçimde öldürülmüş olabileceğine ilk başta bir anlam verilemez. Yaşlı kadın emekli bir polisin annesidir. Behzat Ç. emekli polisi araştırmaya başladıkça bir takım engellemelerle karşılaşır. Emekli polis, teşkilat içinde Avarel Memduh olarak bilinmektedir, suçu üstlenen kişi ise kendisine Red Kit demektedir.

    Behzat Ç., Harun, Hayalet ve Akbaba’dan oluşan ekibiyle Ankara’yı didik didik ederek Red Kit’in suç ortakları olan Gorbaçov Hasan ve Pembo’ya ulaşmaya çalışır. Olay Yeri İnceleme Şubesi’nin genç komiserlerden Songül de bu olayda onlara yardımcı olmaktadır.

    Bu esnada şüpheli tavırlarıyla dikkat çeken bir görgü tanığına ulaşırlar. İsmi Süleyman olduğu halde kendisini Ahmet olarak tanıtmaktadır. Kendini Ahmet Sanan Süleyman’ın çelişkili ifadeleriyle iş iyice içinden çıkılmaz bir hal alır.

    Behzat Ç. araştırmalarını derinleştirdikçe emniyet içinde yasa dışı yollarla faaliyet gösteren bir örgütün varlığına ulaşır. Bu örgüt 90’lı yıllarda pek çok yargısız infaz yapmıştır. O zaman alt kademelerde görev yapan bu örgüt elemanları şimdi üst mevkilere gelmiştir. Dolayısıyla bu olayın ortaya çıkmasını istememektedirler. Behzat Ç., bir yandan gizemli ve zeki bir katil olan Red Kit’e ulaşmaya çalışır, diğer yandan ise bu olayların açığa çıkmasını istemeyen gizli örgütten kendisini ve ekibini korumaya çalışmaktadır.


    Bomonti , iyi seyirler diler..

    26.9.11

    Biracılıkta Bazı Önemli Tarihler

    M.Ö 4300 yılına air biracılığı gösteren Babil tabletleri bulunmuştur.
    M.Ö 1600 yılına ait biranın sağlık açısından 100 reçetesini gösteren bir metin bulunmuştur.
    1200 yılında bira Almanya , Avusturya , İngiltere'de ciddi ticari iş omuştur.
    1420 yılında Almanya'da Lager tip bira yapılmaya başlanmıştır.
    1502 yılında Cristof Colomb, Amerika'da mısır ve ağaç özünden yapılmış doğal yerli birası içmiştir.
    1512 yılı, bira standardının ortaya çıktığı yıl olmuştur.Yasayla (Almanya) biranın su,arpa maltı,buğday maltı,  şerbetçiotundan yapıldığını belirtmiştir.Yasa , " Biranın Saflığı Yasası" olarak bilinmektedir.
    1602 yılında Dr.Alexanders Novell , biranın tıpalanmış cam şişelerde saklanırsa daha fazla dayanacağını göstermiştir.
    1620 yılı Amerika'ya İngilizlerin göçüyle birlikte , biranın Amerika'ya (Amerikan yerlilerinin kendilerine özgü biralarını bir kenara bırakırsak ) girdiği yıl olmuştur.
    1623 yılında Amerika'da ilk bira üretimi gerçekleşmiştir.
    1786 Amerika'da en eski yaşayan bira imalathanesinin kurulduğu yıldır.
    1840 yılında Alman göçmenler alt fermantasyon birasını ABD'ye götürmüşlerdir.
    1842 yılında Bohemya bölgesinde, Pilsen kasabasında ilk açık,altın renkli lager üretilmiştir.Kasaba 1295'ten bu yana Kral Wenceslas'tan aldığı bira lisansına sahiptir.
    1850'lerde Alman göçmenlerle Amerika'da lager tipi bira yaygınlaşmaya başlamıştır.
    1876 yılında Louis Pasteur'ün fermantasyon üzerine çalışmaları yayınlanmıştır.

    6.9.11

    Biranın Serüveni

    Tahminlere göre bira tarihte bulunan ilk alkollü içecektir.Her ne kadar tarihi kaynaklar kesin bir bilgi vermesede;10000 yıllık bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir.İran’da M.Ö 3500 yıllarında arpa fermantasyonu yapıldığına dair tarihi bulgular vardır.Çeşitli kazılarla Mezopotamya ve Anadoluda M.Ö 4000-3500 arasında arpa fermantasyonu yapıldığını kanıtlayanlayan bulgulara rastlanmıştır.
    Sümer kayıtlarına göre yıllık tahıl üretiminin % 40′ı bira üretiminde kullanılıyordu. Bir tapınak işçisinin günlük bira istikakı 1,2 litre iken aristokrat bir kişinin istikakı 4,8 litre’yi buluyordu.
    O yıllarda şerbetçi otu bira yapımında kullanılmıyordu.13.yy da Bavyeralı rahipler tarafından şerbetçi otu birada kullanılmaya başlamıştır.O tarihlerde yapılan biralar kilden yapılmış testi ya da küplerde muhafaza edilirdi.Ağzına yine kilden kapak yapılıp tarih yazılıp mühürlenirdi.Kişi sayısına göre ‘’Bit Sikari ‘’denilen içki içme yerlerinde kişi sayısına içilecek miktara göre bira kapakları açılır ve çeşitli kupalarda;buğday sapından yada kamıştan yapılan borularla içilirdi.Bir nevi günümüzün pipeti.
    Sümerlerde bira içilen yerler çoktu .genelde liman şehirleri olduğu için çokda denizci buraları tercih ederdi.işletmecinin kadın olması ve buralarda konusulanları yerel yetkiliye bildirmesi de genel bir kuraldı ve bu meslek anadan kıza geçerdi.
    Babillerde 20 çeşit biradan hariç hurma şarabıda üretilmekteydi.Ardında darının formantasyonu ile yapılan boza gelir.M.Ö 2000 yılı civarında isedüğünlerin geneleksel kutlama içkisi bal birasıdır.bunun erkeğin kudretini artırdığına inanılır ve damada kayınpederi tarafından bir ay içebileceği kadar arı şarabı hediye edilirdi.(bal birası)
    ‘’Haq’’ ise Mısır’ın en çok tüketilen birasıydı.Mısırlılar biranın bitki örtüsü Tanrısı Osirisininsanlara armağan ettiği bir buluş olarak inanırlardı.    Mısır’da tapınakların ve piramitlerin inşaatında çalıştırılan işçi veya kölelereinşaat boyunca gıda olarak yalnızca ekmek ve bira verilmiştir. Mısır’da en iyi bira Nil Nehri kıyısındaki ünlü Peluse kentinde imal ediliyordu.M.Ö 1350
    civarında Firavun Ramses II,artan bira ayyaşlığını önlemek amacıyla;içki
    düşmanlığı derneği kurmuştur.buradan günümüz yeşil ayına gönderme yapsak yanlış olmaz sanırım…Bundan önce M.Ö 2000 yıllarında Anastasi IV papirüsünde halkı ayyaşlığa karşı uyarmıştı.
    Aynı tarihlerde;Güney Amerika yerlileri ağızlarında çiğnedikleri mısır tanelerini bir toprak kaba tükürür;biriken bu mısır taneleri fermante olmaya bırakılıyordu.’’chicha’’ denilen mısır birası böyle ortaya çıkmıştır.O dönemde Azteklerin birde bira Tanrısı vardı.
    Kristof Kolomb Amerika’ya dördüncü gidişinde (1502 yılı) yerlilerin bir avuç dolusu mısır ve bir avuç siyah kayın ağacı özünün bir sürahiye doldurularak doğal fermentasyona bırakılması yolu ile bira elde ettiklerini görür.
    Çinliler ise birayı pirinç ve darının fermantasyonundan elde ediyordu.
    Eski yunanda ise;birayı ‘’barbar’’ içkisi olarak ilan edip;Tanrıların içkisi olarak benimsedikleri şaraba devam etmişlerdir.İmparator Domitien İtalyan şarap endüstrisini baltaladığı ve Romalılara karşı şarap gelirlerini kullanarak
    ayrılıkçığı teşvik ettiği gerekçesi ile Gallialıların şarap imalatını yasaklamıştı.Böylece Mısır’dan sonra saygınlığını yitiren bira yeniden eski günlerine dönmüştür.Galyalılar arpa ziraatine başlayıp nefis biralar yapmayıda başarmışlardır.
    Germen topraklarına kadar ulaşan bira kültürü burada da izler bıraktı. Anıt mezarlar üzerindeki yazılar, burada yatan kişilerin bira üreticisi ya da bira tüccarı olduğu hakkında bilgiler veriyor. Bardaklar üstüne işlenen metinlerde, susamış sahiplerinin istekleri dile getiriliyor “Imple ospita ola de cervesa da!” (Bardağı al meyhaneci ve birayla doldur!). Almanya’nın Regensburg kentinde bulunan Roma döneminden kalma (Romalılar bu bölgeye 180-260 yılları arasında egemendiler) bira imalathanesinde, yeşil malt, daha dayanıklı olabilmesi için, aşağıdan ısıtmalı kurutma odasında kurutuluyordu.Uzun süre kent ile köyler arasında bira satışı konusunda kavgalar verildi. Belediye meclisi üyeleri, bira üretiminin Kral I. Heinrich (919-936) döneminden bu yana
    kentsel bir ayrıcalık olduğunu iddia ediyor ve birayı kent duvarlarını dışarıdan çevreleyen 1 millik (1609 metre) bölgeye de satabilme hakkına sahip oldukları konusunda ısrar ediyorlardı. O nedenle, bu alan içindeki köyler birayı kendileri üretemiyor, kentten satın almak zorunda kalıyorlardı.
    1434 yılında Güney Almanya’da, şarabın daha çok üretildiği yerlerde, başpiskopos ve belediye meclisi, bira üretimini “sonsuza kadar” yasaklamıştı. Bu yasak, ancak 1642 yılında başpiskopos Johann Philipp von Schönborn tarafından kaldırılmıştı. Gerçekten de, Güney Almanya’daki Bavyera Eyaleti’nde üretilen bira kalitesi düşüktü. 1293 yılında Nürnberg’de belediye
    meclisinin kararıyla bira üretiminde sadece arpa kullanımına izin veriliyordu. Münih kentinin belediye meclisi de, 1447′de aldığı bir kararla, bira üretirken sadece arpa, şerbetçiotu ve su kullanılmasını istiyordu. 23 Nisan 1516′da Almanya’nın güneyinde bulunan Ingolstadt kentinde bir tarih yazıldı: Meclis toplantısında, o tarihten itibaren Bavyera’da biranın sadece arpa, şerbetçiotu ve su kullanılarak yapılabileceğine dair hükmü içeren ünlü “Reinheitsgebot” (Saflık Yasası) kabul edildi.
    Bu yasa, zamanla bütün Almanya’da uygulanır hale geldi. Ancak, Kuzey Almanya’daki birçok manastır ve bunlarla birlikte bira üretimi, Reform hareketinin kurbanı oldu, kalanlar da Otuzyıl Savaşları sırasında yıkıldı. 1803 yılındaki laikleşme hareketiyle birlikte, sadece Bavyera bölgesinde 200 manastır kapatıldı. Gümrük düzenlemeleri, bürokratik suiistimaller, bira üreticileri örgütlerinin aldığı eskimiş kararlar, biraticaretini oldukça sınırlamıştı. 19. yüzyılın başlamasıyla birlikte kabul edilen “kazanç özgürlüğü”, bütün bu engelleri ortadan kaldırdı.
    Osmanlılar ve ülkemizdeki kökenine gelince. Aslında biranın tarihini bozanın tarihiyle bir tutabiliriz. Çünkü arpa mayalanıp pişirilirse ekmek, mayalanıp suya yatırılırsa da boza elde ediliyor. Kökeninin Mezopotamya olabileceği söylenen biranın, Osmanlı’da “bira” adıyla üretilmesi 1840′lardan sonrasına rastlıyor. Ancak, boza, Anadolu ve İstanbul’da hep var olan bir
    içecekti. Boza da, Asya, Mezopotamya, Afrika ve Anadolu’da birayla birlikte üretilmeye başlayan bir içecek olarak biliniyor.
    Evliya Çelebi, “Seyahatname”sinde, 17. yüzyılda İstanbul’da 300 dükkânda 1.005 bozacı çalıştığını kaydediyor. Evliya Çelebi’nin
    yazdıklarından, bozanın da en az bira kadar sarhoşluk verici içkiler arasında kabul edildiği söylenebilir.
    Osmanlı’nın batı tipi birahaneler ve birayla tanışması 1840 lı yıllara uzanıyor. Bu dönemlerde Alman göçmenler yoluyla İstanbul, batı tarzı bira kültürüyle tanışıyor. Ancak, Osmanlı mozaiği, buna ayrı bir katkıda bulunuyordu. Bir anlamda bozahanelerin yerini birahaneler alıyordu.
    Birahaneler biranın tüketildiği en keyifli mekânlardı. 1888′de, 15′i Beyoğlu’nda, 8′i Galata’da, 8′i çeşitli semtlerde olmak üzere İstanbul’da 31 birahane bulunuyordu. Bomonti Bira Fabrikası’nın üretime geçtiği yıllarda (1894), Osmanlı topraklarında sadece 4 kentte birahanelerin varlığı göze çarpıyor: İstanbul, İzmir, Selanik ve Ankara. 1921′de, İstanbul’daki birahane sayısı ise 52′ye yükseliyor.
    Cumhuriyetin ilk yıllarında bira bahçelerinde bir değişiklik görülmüyor. Ama, 1960′lı yıllarda Bomonti Birahanesi’nin ayrı bir yerinin olduğunu, o yıllarda yaşamış hemen herkes anlatırmış..

    22.8.11

    Peki Bomonti Nasıl İçilir ?

    Bomonti efsane bir biradır. Öncelikle saygıyı hakeder. Bomonti'yi alma süreci ile başlayalım. Eğer aldığınız yer bir market ise Bomonti diğer biralardan ayrıdır. Buzdolabındaki yalnız kovboydur ve elinizle öndeki şişenin arkasına baktığınızda başka şişeler olmadığını farkedersiniz.Tüm bu şartlar altında Bomonti'yi almak insana ayrı bir mutluluk verir.Eğer alacağınız yer bir bayii ise daha şanslısınız.Çünkü muhtelemen bayiinin sahibi Bomonti'nin piyarını bol bol yapmıştır ve Behzat Ç. birası olarak anlatmıştır.Buzdolabının en altına uzanmak zorunda kalsanız da , siyah ve geri dönüşümü en zor olan poşete koyar Bomontinizi, evin yolunu tutarsınız..

    Peki nasıl içilir Bomonti ?

    Evdeyseniz Bomontinizi gazete kağıdıyla kapatmanıza  gerek yoktur ki zaten gazete pet şişelerde hoş duruyor.Öncelikle Bomonti bardakta içilmez. Şişesiyle özel bir biradır, nostaljik kahverengi şişe sizi alır götürür geçmişe.Kapağı çevir- aç 'dır. Bomonti'nin kapağı açılır ve şişe yarıya kadar soluksuz içilir.Dudaklarda kalan köpükler el yordamıyla silinir ve bir 'Ohhhh' çekilir..Hayat Bomonti'yle güzel !

    Bomonti'yle geçmişe yolculuk..

    Bomonti tarihi nedeniyle, kendine bu piyasada farklı bir yön çizdi.Yeni trend ' nostalji '.Bomonti satan mekanlar da yavaş yavaş bu konsepte ayak uydurmaya başladılar. Bu mekanlarda yapılan etkinlikler de genellikle Bomonti severleri geçmişe götürüyor..Bomonti gelecek ayarı kapalı sürekli geçmişe giden  bir zaman makinası gibi çalışıyor hayranları için.Örneğin yakın zamanda, Bomonti sponsorluğunda düzenlenen‘Tarihe Meydan Okuyan 45’likler’ etkinliği büyük beğeni topladı..Tarihe meydan okuyan bira - Bomonti adeta ' Kimler geldi , kimler geçti ' der gibi..120 yıllık tarihe sahip olan Bomonti bu konseptle, günümüz dünyasının eğlence anlayışından biraz olsun sıyrılmak isteyenlerin kaçmak isteyeceği bir liman olacak gibi gözüküyor..

    Herkesin dilindeki Behzat Ç. birası - Bomonti !

    Türkiye'de son zamanların en sevilen dizi karakterlerinden Behzat Ç. de sıkı bir Bomonti tutkunu.Dizideki reklam yasakları nedeniyle Bomonti, dizide 'Bananazura' ismiyle yer alıyor.Dizinin senaristi Emrah Serbes de gelen sorular karşısında içilen biranın Bomonti olduğunu doğrulamıştı.Behzat Ç. birası olarak ünlenen Bomonti çok büyük bir tarihe sahip ve Efes Biracılık A.Ş tarafından üretilliyor.
    2010 yılında tekrar raflardaki yerini alan Bomonti, kahverengi nostaljik şişesiyle şimdiden kendine farklı bir konsept yaratmış durumda.Behzat Ç. etkisi, Bomonti Brasserie sayılarının artması ve sosyal medyanın gücü ile birlikte Bomonti eski şöhretine yeniden kavuşacağa benziyor..

    Tarihe Meydan Okuyan Bira - Bomonti

    Bazı şeyler geçmişte kalmalı, ama bazıları asla !
    120 yıl önce bu topraklarda doğduğunda ortada biranın b'si bile yoktu.Üzerinden ne zamanlar, ne biralar geldi geçti. % 100 malttan gelen lezzetiyle Bomonti çıkıp geldi. Hoşgeldi.
     %100 malttan gelen lezzeti ve % 4.8 alkol oranı ile Bomonti, içimi kolay bir biradır.

    Peki nasıl efsane olduk ?

    Aslında tüm mesele bir fabrika ve girişimci kardeşlerin hayalleriyle başlıyor.Bomonti Bira Fabrikası, adını İstanbul'un en eski semtlerinden birine vermiş olup, Türkiye'de modern bira üretim tekniği ile imalata başlamış olan ilk bira üretim tesisidir. İsviçreli Bomonti kardeşler tarafından 1890 senesinde Feriköy'de kurulan fabrika, 1938 yılında  Tekel'e geçmiştir. 1902 yılında işletmelerini bu gün İstanbul Tekel Bira Fabrikası, eski adıyla Bomonti Bira Fabrikasının bulunduğu yere naklettiler.1912'de Bomonti ve rakipleri olan Nektar Şirketleri birleşerek Bomonti-Nektar Birleşik Bira Fabrikaları şirketini kurdular.
    Bomonti Bira Fabrikası ana binasına zaman içinde yeni üniteler eklenmiştir. Eklenen bu ünitelerle fabrika bugün 40 dönümlük bir arazi üzerinde yer almaktadır. Bu ünitelerden biri olan Bomonti Bira Bahçesi 1930’lu yıllarda İstanbulluların hizmetine açılmış, bu hizmeti 1950'li yıllara kadar sürdürmüştür. Fabrika 1938 yılında Tekel yönetimine girmiştir. 1976 yılında 37 milyon litre üretime ulaşmış fabrika, 1991 yılında üretim durdurulmuş ve boşaltılmıştır. 2010 yılında Efes Biracılık A.Ş tarafından Bu sefer Bomonti ismiyle piyasaya sürülmüştür.

    Bomonti Birası; nostaljik ve eğlenceli dünyasıyla tüm bira severlerin vazgeçilmezi olmaya hazır!

    Bomonti Birası’nı artık raflarda ve Bomonti Biraevleri’nde bulmak mümkün olacak. Geçmişin ruhunu yeni tadıyla günümüze taşıyan Bomonti, tarihe meydan okuyacak..